27 Ekim 2010 Çarşamba

Odamız, şekerimiz, çıngıraklı çorabımız bile hazır :)

Son iki gün, ama ısrarla gelmiyor kuzum. Dönem dönem yalancı sancı çekmeme rağmem son günlerde gıdım sancı yok. Büyüklerden duyduğuma göre kız çocuğu erken gelirmiş. ıııhhh geleceği yok. Kilosu da ultrasonda biraz fazla çıkınca doğum şekli bile belirsiz. Doktor çatımın yapısının uygun olduğunu söylese de riske atmak istemiyor. Her şey 29 Ekim Cuma gününe kaldı. Eğer 3 cm'lik bir açıklık olursa doktor suni sancıyla doğum yapacak, hiç açıklık olmazsa gününü doldurmuş ve kilosunu aşmış bir bebek olarak sezeryan olacak, süpriz. Tabii bu akşam ve yarın aniden gelmeye karar vermezse boncuk kızım. Herşeyi hazır, kavuşmak için heyecanlanıyoruz artık. Temel malzemeleri dışında özellikle belirtmek istediğim hazır olan şeyleri odası, şekeri ve çıngıraklı çorapları. Odasını uzun süre kullanamayacağı bilincinde olmamıza rağmen ilk çocuğun verdiği heyecanla ve özenle seçtik eşimle.


Bunlar da kızımızın şekerleri. Bu keseciklere bayıldık. Yalnız "ayıcıklı" mı olsun "emzikli" mi konusunda karar veremeyeince ikisi de oldu.


Çıngıraklı çoraplar ise Ankara'dan çok sevdiğim bir arkadaşımdan kuzuma hediye gönderildi. Tüm hediyeler ayrı güzeldi ama buna bayıldık. Bildiğimiz çıngıraktan çorap yapmışlar. Harika bir şey bunlar. Daha önce ilgi alanıma girmediği için belki de hiç görmemiştim. Özellikle ayaklarını salladıkları zaman zaten sese duayarlı olan bebeklerin ilgisini çekermiş bunlar. Bu sesi bol bol duyacağım anlaşılan :)


Herşey bir yana en büyük duamız bebeğimize sağlıklı bir şekilde kavuşmak. Umarım Allah dualarımızı kabul eder.

29 Eylül 2010 Çarşamba

Kaldı mı 30 !?#!*?#!


35 hafta 5 günlük hamile, bebeğe kavuşmaya 30 gün!!!! Hadi bakalım, heyecan dorukta. Geçen gün 4 doğum yapmış anneme bizleri ne zaman doğurduğunu sormuştum? sevgili annem de "ben biliyor muydum ki?" dedi ve ben şookkk. Çünkü hafta ve gün sayan bir hamile olarak ben (Hatta saatini bile bilsem saniyeleri sayacağım )bütün hamilelerin SAT'a (son adet tarihi)göre bir hesaplama yapıp geri sayım yaptıklarını düşünüyordum, acaba ben mi anormalim??? Sonra da belki ayını bilirsin ama gününü bilmemek belki en güzelidir diye düşündüm. Çünkü 1. benim gibi plancı programcı bir kişilikseniz "acaba zamanından önce gelirse ne yaparım" diye kendi kendinizi yemezsiniz. 2. her an hazırlıklı olup bebeği beklerseniz 3. gününü çok takip etmezseniz daha az heyecanlı olursunuz. Aslında beklenen doğum tarihine çok da hesaba katmadan beklemek lazım çünkü hamilelerin ancak %5'i beklenen doğum tarihinde doğururmuş. Hadi bakallııımmm!!! Acaba %5'lik dilimin içine girebilecek miyiz?
İşte yukarıdaki yazı son günlerdeki ruh halimizin yansıması. Ama doğru olan bir şey varsa bebek ne zaman kendini hazır hissederse o zaman gelecek, sen de eğer bu yola çıktıysan hep hazır olamk zorundasın galiba. Eee anne olmak kolay mı?

24 Eylül 2010 Cuma

Lamaze Yöntemi ve İki Güzel Yayın

Mutlu sona tam 35 gün kaldı.(Hanımefendi erken gelmeye karar vermezse tabii:)) Bugün itibari ile kızımızla 35. haftamıza girmiş bulunmaktayız. Heyecanı yaşayanın sadece ben ve eşim olmadığını ve kıpraşmalardan içeridekinin de büyük gün için heyecan yaşadığını hissediyorum. Daha doğmadan nasıl bağlandım yavruma. Doğum için korkudan ziyade ona kavuşacak olmanın heyecanını ve sevincini yaşıyorum. Bir yandan "Acaba doğduğunda yaşayabilmesi için daha gelişimini tamamlamadı mı? Doğsa da kavuşssam ona" düşüncesi ile uğraşırken bir yandan da "yok yok daha vakit var, zamanında gelsin" dersiniz. Yaşayan bilir derler ya galiba tam o durumdayız. İşte bu durumda "Lamaze Yöntemi" imdadımıza yetişir. Kısaca Lamaze Yöntemi, doğum metodu olan Psikoproflaksi, devamlı travay desteği, gevşeme ve nefes alma stratejilerini içermektedir. Kontrollü ve kondisyonlu solunum egzersizlerinin annenin kasılma ağrılarını algılamasını engellemede etkili olduğuna inanılmaktadır. Tabii bu yöntemi doğrudan doğumda kullanmak yeterli olmamaktadır. Hamilelik döneminde Nefes egzersizlerini yapmak doğum anında büyük kolaylık sağlayacaktır. Eğer normal doğum düşünüyor iseniz bu tekniği hamilelik döneminde uygulamakta fayda var. Eğer bu yöntem için bir kursa gitme imkanınız yoksa bu konuda yazılmış faydalı bir yayın önerebilirim. Editörlüğünü Prof. Dr. Oktay Kadayıfçı'nın yaptığı kitabın adı "Lamaze Yöntemi ile Doğuma Hazırlık ve Doğum" Nobel Tıp Kitabevi tarafından yayınlanmış bu kitapta Lamaze yöntemi ile Gevşeme ve nefes tekniklerinin yanı sıra sağlıklı gebelik için beslenme, Uterus kasılmaları ve doğum evreleri hakkında detay bilgi, gebelik ve egzersiz, yeni doğan bakımı vb. konular hakkında detay bilgi bulunmakta. Bunlar da bilinçli bir hamileleik için mutlaka okunması gereken konular. İnternette bulunan her bilgiye güvenmeyen bir hamile olarak bu konuda faydalanabileceğim diğer bir bilimsel kaynağın Prof. Dr. Hülya Okumuş ve yard. Doç Dr. Samiye Mete'nin "Anne Babalar için Doğuma Hazırlık" adlı kitabı olduğunu keşfettim. Lamaze Tekniği ile ilgileniyorsanız bu yayınları okumakta fayda var. Galiba bu kitaplar sayesinde doğum korkum yok ama yaşamadan büyük konuşmamak lazım.

20 Eylül 2010 Pazartesi

Slingini Seç

Hazır Sling üzerine yazmışken bu konuya devam edelim bari. Türkiye'deki kullanımına yönelik biraz araştırma yaptım ve bebeğim için hangi slingin doğru olacağına karar vermeye çalıştım. Meğer bu sling Anadolu köylerinde ya da pazarlarda gördüğümüz annelerin kullandığı tarzda tek bir modelden oluşmazmış. "Ring Sling" "Wrap Sling" "Mei Tai Sling" modelleri de varmış. Blogcu Anne sağolsun sayesinde fikir edindim. Hatta blogcu anne bu yazısında bazı sling modellerinin kıyaslamsını bile yapmış. Benim ilgimi çeken model ise "Mei Tai Sling" oldu. Mei Tai Sling modelinde bebek anneye olabildiğince yakın ve hatta yapışık olduğundan bebek mutlu ve huzurlu oluyormuş. Ayrıca bu model bebeğin ağırlığını sadece omuzlara değil tüm üst bedene yayılmasını sağlıyormuş. Böylelikle uzun süre rahatça bebeğinizi taşıyabilme imkanınız ve ellerinizi serbestçe kullanma imkanınız var. Türkiye'de bu modeli nerede bulurum diye araştırırken genç bir annenin bunu ürettiğini ve şu blog üzerinden satışını yaptığını keşfettim. http://sanalbebekmagazasi.blogspot.com/ Becerikli anneler kendi slinglerini de yapabilir sanırım.

2 Eylül 2010 Perşembe

Neymiş bu Sling?

Bir taraftan son iki aya girmiş olmanın heyecanını yaşayıp, diğer taraftan acaba her şey hazır mı ya da biz hazırlıklı mıyız diye düşünüyorsanız işiniz çok demektir. İki arkadaşımın sekiz aylıkken erken doğum yaptığını duyunca zaten panik bir yapıya sahip olan benim ne tür heyecanlar yaşadığımı, rüyalarımda nasıl defalarca doğum yaptığımı tahmin edebilirsiniz. Sanırım beni sadece bu süreçleri yaşamış olan sevgili anneler anlayabilir. Hal böyle olunca seçeceğiniz doğum tekniğinin yanı sıra bebeğinizi hazırlıklı karşılamanın telaşı da sarıyor sizi. Erken doğum yapan arkadaşları duyunca hastaneye götürülecek çantamızı hazırlama telaşına düştük. Bebeğin çamaşırlarını sabun tozları ile güzelce yıkayıp illaki güneş gören bir zamanda kuruturken bir yandan da odasını, mobilyasını,beşiğini, arabasını düşünüyorsunuz. İşte böyle bir ruh halinde internette gezinirken sling'i keşfettim. Aslında sanırım yurt dışında çok yeni bir şey değil, belki Türkiye'de de çok yeni bir şey değildir ancak ilgi alanlarım değişince slingin varlığını keşfettim. Şimdiye kadar bebek mağazalarında da rastlamadım bu slinge Anladığım kadarıyla Türkiye'de daha yurt dışında olduğu kadar yaygınlaşmamış. Ancak araştırdığım kadarıyla Anne-bebek arasında sağlıklı bir bağın oluşmasında en önemli olan birlikteliği sağlamaya yardımcı bir yöntem ve emzirmeye de teşvik ediyor. Ayrıca Slingin içinde olan bir bebek anneye çok yakın oluyor, annenein kalp atışını, kokusunu duyuyor ve slingin içinde anne karnında gibi duruyor. Doktorların da önerdiği bir araçmış. Bebek arabaları, ana kucakları ile uzaklaştığınız yavrunuza sling aracılığıyla yakınlaşabilirsiniz. Aslında çok da yabancı değiliz bu yönteme Anadolu'da kullanılan bir yöntem, Afrika'da da kullanılan bir yöntemmiş. Ne olduğunun anlaşılması açısından aşağıda bir sling resmi var.

27 Temmuz 2010 Salı

Üç Bireyli Çekirdek Aile


Doya doya iki senesini yaşayan iki bireyli çekirdek aileye, üçüncü senede üçüncü birey katılıyor :) Hatta üçüncü senemizi üçüncü birey ile taçlandırdık bile. Anne karnındayken 24. haftadan itibaren Amerika'da yasal olarak kendi hak ve özgürlüklerine sahip bir birey kabul edilen sevgili kızımız, Türkiye'de 26. haftadan itibaren bir birey olarak kabul edilmekteymiş. Şu an doya doya 26. haftamızı yaşadığımıza göre sanırım kızımızla birlikte bügünkü evlilik yıldönümüzü de kutlayabiliriz. Nice yıllara bize.
Eşim'e
Yaşamın her güzelliğinde ve her zorluğunda yanımda olduğun için, zor zamanlarımda sığınacak kapım ve ağlama duvarım olduğun için, mutlu zamanlarımda sevinç çığlığım olduğun için çok teşekkür ederim sevgili hayat arkadaşım. Seni tanıdığım beş sene boyunca hep mutlulluk verdin bana. Bebeğimizle birlikte daha nice mutlu, güzel, huzurlu yıllar geçirmek dileğiyle.

1 Temmuz 2010 Perşembe

Güle Güle Efe!




Hamilelikte yaşanan, hamileliğin seyrini ve bebeği etkileyen en kötü durumlarıdan birisi sanırım kayıplar oluyor. Ne kadar bilinçli olmaya çalışıp, bebeğe zarar gelmesini istemediğiniz halde bazen kendinizi hayatın getirdiklerine ve "götürdüklerine" teslim etmek zorunda kalıyorsunuz. Son zamanlarda yaşadıklarımla sanırım beni en iyi hayvanseverler ve evcil hayvan besleyenler anlayabilir. Ya da benim gibi sevgi konusunda bencil olanlar ve yaşamın döngüsüne karşı gelmeye çalışıp sevdiğini bu döngüye teslim etmek istemeyenler anlayabilir. Hele bu evcil hayvanınız, 10 senedir sizinle yaşayıp, sizinle birlikte aynı şehirleri gezip, aylar boyunca konuşturacağım diye uğraşıp en sonunda konuşturduğunuz ve insan gibi yetişdirdiğiniz bir muhabbet kuşuysa acınız çok daha büyük oluyor. Muhabbet kuşlarının ortalama ömrü 9-11 yıl arasında olurmuş, Efe tam 10 yıl yaşadı bizimle. Ama Efe'nin son bir yılını ben hep diken üstünde yaşadım. Çünkü artık yaşlandığını biliyordum ve apansız çekip gitmesinden korkuyordum. Son bir hafta hastaydı kuşum, hatta ölmeden bir gün önce elime alıp hem okşadım hem ağladım Efe'yle. "Gideceğim artık vakit tamam" der gibi baktı bana.Ertesi sabah sonsuzluğa kanat çırptı kuşum, bebeğimle terk etti beni. 10 yıldır çocuğum gibi olmuştu, ama vaktinin geldiğini biliyordu ve yerini daha büyük bir sevgiyle bağlanacağım bir çocuğa bıraktı. Umarım bebeğim bu yaşadığım acıyı hisstememiştir. Thomas Verny ve John Kelly'ye ait "Doğmamış Çocuğun Gizli Yaşamı" adlı okudum kitapta doğum öncesi psikoloji (prenatal psikoloji)'nin varlığından bahsediliyor. Buna göre yaşamın ilk dönemelerinde gerçekleşen olayların bizi gerçekten çok farklı etkilediğine işaret etmektedirler. Bir yetişkinin ve daha az da olsa bir çocuğun savunma ve tepkiler oluşturacak vakti olur ve bu insanlar tecrübelerin etkisini yumuşatabilir veya yönünü değiştirebilir. Ama doğmamaış bir çocuk bunları yapamaz. Onu etkileyen her ne ise bunu doğrudan yapar. İşte bu yüzden annenin duyguları çocuğun psikolojisinde bu kadar derin izler bırakır... Annenin morali bozuk olduğunda bu kimyasallar çocuğa anneden geçiyor,plesanta duvarını aştıkları anda çocuğun da morali bozuluyor...Efe'yi kaybetme korkusu yaşadığım zamanlarda sevdiğim bir arkadaşım benimle Mevlana'nın anlamlı bir yazısını paylaşmıştı. Yine çok doğru yazmış bilge insan. "Ölüm ve Doğum" işte hayatın kabullenmek zorunda kaldığımız iki gerçeği.
Güle güle Efe, hoşgeldin bebeğim!

...Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.

Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu
öğrendim........

MEVLANA

28 Haziran 2010 Pazartesi

Merhabaaaaa


Her zaman blogların gereksiz olduğunu ve zamanı çok insanların yapabileceği bir aktivite olduğunu düşünen ben ilk blogumla galiba blog hayatıma başlamış bulundum :) Demek ki neymiş -her zaman bundan ders çıkartırım ama yine de akıllanmam- büyük konuşmak yok ve insan isterse gerçekten zaman yaratabilirmiş. Blog yazan sevgili blog yazarları şimdi sizi daha iyi anlıyorum. Blog yazmak için, bir şeyleri paylaşmak için pek çok sebep olabilir. Hele de hayatınızda bir mucize olduysa. Belki okuyan bir çok insan için bu mucize olarak nitelendirilmez, ama bir kadın için hele hele ilk hamileliğini yaşayan içindeki mucizenin günbegün büyüyerek "ben buradayım ben gerçekten bir mucizeyim" diye size hatırlatmalar yapıyorsa bunu es geçemiyorsunuz. Yazma, paylaşma, farklı bir şeyler yapma gereğini duyuyorsunuz sanırım. Hele anne olan veya anne olma yolunda ilerleyen diğer blogları da bu işe ilk adım attığınız günden beri izliyorsanız neden olmasın diyorsunuz. Evet neden olmasın? Neden ben de içimde kozasında çıkmaya hazırlanan bir kelebek gibi çırpınıp duran, beni baştan aşağı değiştiren-umarım bu hamileliğin getirdiği bir şey değildir ve devam eder- yaşama dört elle sarılmama sebep olan, hayatıma yeni bir bakış açısı getiren ve annemi daha iyi anlamamı sağlayan bir melek için blog oluşturmayayım.
Evet ben de "bir melek bekliyorum"!