1 Temmuz 2010 Perşembe

Güle Güle Efe!




Hamilelikte yaşanan, hamileliğin seyrini ve bebeği etkileyen en kötü durumlarıdan birisi sanırım kayıplar oluyor. Ne kadar bilinçli olmaya çalışıp, bebeğe zarar gelmesini istemediğiniz halde bazen kendinizi hayatın getirdiklerine ve "götürdüklerine" teslim etmek zorunda kalıyorsunuz. Son zamanlarda yaşadıklarımla sanırım beni en iyi hayvanseverler ve evcil hayvan besleyenler anlayabilir. Ya da benim gibi sevgi konusunda bencil olanlar ve yaşamın döngüsüne karşı gelmeye çalışıp sevdiğini bu döngüye teslim etmek istemeyenler anlayabilir. Hele bu evcil hayvanınız, 10 senedir sizinle yaşayıp, sizinle birlikte aynı şehirleri gezip, aylar boyunca konuşturacağım diye uğraşıp en sonunda konuşturduğunuz ve insan gibi yetişdirdiğiniz bir muhabbet kuşuysa acınız çok daha büyük oluyor. Muhabbet kuşlarının ortalama ömrü 9-11 yıl arasında olurmuş, Efe tam 10 yıl yaşadı bizimle. Ama Efe'nin son bir yılını ben hep diken üstünde yaşadım. Çünkü artık yaşlandığını biliyordum ve apansız çekip gitmesinden korkuyordum. Son bir hafta hastaydı kuşum, hatta ölmeden bir gün önce elime alıp hem okşadım hem ağladım Efe'yle. "Gideceğim artık vakit tamam" der gibi baktı bana.Ertesi sabah sonsuzluğa kanat çırptı kuşum, bebeğimle terk etti beni. 10 yıldır çocuğum gibi olmuştu, ama vaktinin geldiğini biliyordu ve yerini daha büyük bir sevgiyle bağlanacağım bir çocuğa bıraktı. Umarım bebeğim bu yaşadığım acıyı hisstememiştir. Thomas Verny ve John Kelly'ye ait "Doğmamış Çocuğun Gizli Yaşamı" adlı okudum kitapta doğum öncesi psikoloji (prenatal psikoloji)'nin varlığından bahsediliyor. Buna göre yaşamın ilk dönemelerinde gerçekleşen olayların bizi gerçekten çok farklı etkilediğine işaret etmektedirler. Bir yetişkinin ve daha az da olsa bir çocuğun savunma ve tepkiler oluşturacak vakti olur ve bu insanlar tecrübelerin etkisini yumuşatabilir veya yönünü değiştirebilir. Ama doğmamaış bir çocuk bunları yapamaz. Onu etkileyen her ne ise bunu doğrudan yapar. İşte bu yüzden annenin duyguları çocuğun psikolojisinde bu kadar derin izler bırakır... Annenin morali bozuk olduğunda bu kimyasallar çocuğa anneden geçiyor,plesanta duvarını aştıkları anda çocuğun da morali bozuluyor...Efe'yi kaybetme korkusu yaşadığım zamanlarda sevdiğim bir arkadaşım benimle Mevlana'nın anlamlı bir yazısını paylaşmıştı. Yine çok doğru yazmış bilge insan. "Ölüm ve Doğum" işte hayatın kabullenmek zorunda kaldığımız iki gerçeği.
Güle güle Efe, hoşgeldin bebeğim!

...Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.

Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu
öğrendim........

MEVLANA

3 yorum:

  1. Acını paylaşıyorum hayatım. Önemli olan Efe'nin gitmiş olması değil, bizimle geçirdiği güzel günler ve bizde kalan hatıralarıdır. Bu güzel blog için seni tebrik ediyor ve devamını diliyorum. Seni çok seviyorum...

    YanıtlaSil
  2. Özdencim, yazdıklarını gözlerim dolarak ve aynı zamandan coşkuyla okudum. (bende benzer duyguları iki hamileliğimde de yaşadım ve seni çok iyi anlıyorum) Evet dünyalar güzeli olduğunu doğmadan bildiğim sevgili kızın acıyı yaşadı seninle, ancak çok erdemli bir acı yaşadı, yani çok yoğun bir sevginin ardından yaşanan bir acı bu ve bence insanı insan yapan bir acı...daha da önemlisi daha içinde büyürken böylesine tüm dünyaya karşı duyarlı, içten ve sevgi dolu olmayı öğreniyor ki bu da küçük meleğinin dünyanın en şanslı bebeği olması için yeterli...
    "her anne kendini dünyanın en şanslı insanı zannedermiş" sen gerçekten dünyanın en şanslı insanısın, anne olduğunu öğrendiğin günden itibaren bunu hissetmeye başladın ve hergün daha derinden yıllarca bu duyguyla yaşayacaksın...
    kızını ve seni öpüyorum
    Nevin Okur

    YanıtlaSil
  3. ve şöyle devam eder

    ....Gerçeği öğrendim bir gün...
    Ve gerçeğin acı olduğunu...
    Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da
    “lezzet” kattığını öğrendim.

    Her canlının ölümü tadacağını,
    ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.

    Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
    Olur ya ...
    Kalp durur ...
    Akıl unutur ...
    Ben dostlarımı ruhumla severim.
    O ne durur, ne de unutur ...



    Hayattaki en büyük acın bu olsun başka acı yaşama...
    Seni çok seviyorum gülen yüzlü arkadaşım.

    YanıtlaSil